REKLAMLAR
Televizyonda, her gün birçok ürünün reklamını izleriz. Reklamlar sayesinde ürünler hakkında bilgi ediniriz. Bir ürünü, yalnız reklamlarda söylenenlere bakarak almamalıyız. Ürünü önce incelemeliyiz. Bizim için yararlı olduğundan emin olmalıyız. İncelemeden alacağımız ürün, umduğumuzdan çok farklı çıkabilir. Alışveriş yaparken ihtiyacımız olan ürünleri almalıyız. Reklamları izlemeliyiz. Ama reklamını gördüğümüz her ürünü almamalıyız. Böylece paramız boşa gitmez. İyi bir alışveriş yapmış oluruz.
(Bu kitap için yazılmıştır.)
MASANIN RÜYASI
Göçmen kuşlar ormandan ayrılmıştı. Kış hızlayaklaşıyordu. Rüzgâr soğuk soğuk esiyor ve ağaçların arasında dolanıyordu. Ormanın saka, karga gibi göç etmeyen kuşlarıda kışı geçirebilmek için kentlere iniyorlardı. Bir gün kar yağmaya başladı. Ceylanlar ve geyikler, geçip giden yaz mevsimi için yas tutuyorlardı Ağaçlar da titreşiyordu. Ama onlar umutsuz değildi.Çünkü kara kışın ardından neşeli bahar gelecekti.Dallar tomurcuklanıp yeşerecekti, kuşlar gerigelip bu dallarda yuva yapacaklardı. Sadece meşeağacı hüzünlüydü. Ağabeyi olan koca meşe, yanında kesilip götürülmüştü. Güzel bir bahar günü kuşlar geri gelmeye başladı. Neşeli bir saka kuşu gelip kondu meşenin dallarına. “Müjdeler olsun sevgili meşe! Ağabeyinden haber getirdim. Şehrin en güzel evinde dolap olmuş. Dalları, yaprakları kalmamış ama ben hemen tanıdım onu. Sana selam ve sevgisini gönderdi.” Küçük meşenin içinde cıvıl cıvıl kuşlar ötüşmeye başladı. Ama bir yandan da ağabeyini özlüyordu.Onun yanında olmalıydı. Bir masa olup onunla aynıodayı paylaşmak ne güzel olurdu kim bilir?Masa rüyasında birdenuyanıverdi. Sevinçle gülümsedi. İşte dolap olan ağabeyiyle aynı odadaydı artık. Çünkü odadaki masa da genç meşe ağacından yapılmıştı.
Tarık DEMİRKAN
(Düzenlenmiştir.)
GÖKYÜZÜNDENELERVAR?
Güzel bir gece... işte uçsuz bucaksız gökyüzü... Küçük bir bulut parçası bile yok. Her taraf irili ufaklı, sayısız yıldızla dolu. Ay da doğmuş. Onun az ötesinde, parlak bir yol uzanıyor, bu da Samanyolu. Bunları, bulutsuz gecelerde hepimiz görebiliriz.Gündüz olup da Güneş doğdu mu, gökyüzündeki bu varlıkları göremeyiz. Güneş’in parlak ışıkları onları görmemizi engeller.Gökyüzünde yalnız bunlar mı var? Yalnız yıldızlar, Ay, Samanyolu, Güneş mi var? Hayır, daha birçok varlık var. Dünya’mız da gökyüzündeki bu varlıklardan biridir. Üzerinde yaşadığımız için onu, yıldızlar gibi, Ay ve Güneş gibi
izleyemeyiz. Ama uzaya çıkan astronotlar izleyebilirler.
İsmet KONUK
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok uzak bir ülke varmış. Bu ülkede bütün hayaller, kurulduğu anda gerçek olurmuş. Herkes mutlu mutlu hayaller kurar, onların gerçekleşmesini neşe içinde izlermiş. Günün birinde hayallere düşman olan bir kral başageçmiş. Hayal kurmayı herkese yasaklamış. Bütün askerlerine:
— Çabuk gidin ve bu ülkede hayal kurmanın yasak olduğunu dört bir yana duyurun, demiş.
— Duyduk duymadık demeyin. Artık hayaller yok.Gerçekler
var. Vaktinizi hayal kurmakla değil, iş yapmakla geçirin! Bundan sonra kim hayal kurarsa sarayın hapishanesine atılacak! Bunu duyan insanlar hayal kurmaktan
korkar olmuşlar. Sık sık çocuklarına:
— Sakın ha hayal kurmayın, diye hatırlatmışlar. Fakat Ahmet, “Hayal kurmanın ne zararı olabilir ki?” diye düşünmüş. Kendi kendine, “Ben hayal kurmaya devam ederim ama hiç kimseye hayallerimden bahsetmem. Böylece kralın da hayal kurduğumdan haberi olmaz.” demiş ve gizlice hayal kurmaya devam etmiş. Gün geçtikçe insanlar hayal kurmayı özler olmuşlar.Yaşama sevinçlerini kaybetmişler. Bir gün toplanıp krala gitmişler:
—Biz hayal kurmayınca mutsuz oluyoruz. Hayal kurmaya devam etmek istiyoruz, demişler.Fakat kral onları anlamak istemiyormuş.
—Herkes evine dönsün, diye bağırmış. Burada hayal filan kurulmayacak! Hayal kurup tembel tembel oturma devri çoktan geçti! Gel zaman git zaman, bütün ülke halkı hayal kurmayı unutmuş. Bir gün Hayaller Ülkesi’ne bir ejderha gelmiş. Ağzından çıkan alevlerle herkesin evini ve bahçesini yerle bir etmiş. Bu duruma çok üzülen kral, bir çözüm
yolu aramış ama hayal kuramadığı için bulamamış. Halkına haber göndermiş:
— Bu ejderhadan kurtulmanın çaresini hep beraber bulalım, demiş. Ama kimsenin aklına bir çare gelmemiş. Çünkü hayal kurmaya kurmaya, hayal kurma yeteneklerini kaybetmişler. Kralın askerleri ejderha ile savaşıyorlar fakat bir türlü ejderhayı yenemiyorlarmış. Sonunda ejderha, kralın sarayının kapısına kadar gelmiş. Kralı esir alıp zindanına hapsetmiş. Kral halkından yardım bekliyormuş. Fakat boşuna. Çünkü Ahmet dışında hiç kimse hayal kuramıyor, çözüm üretemiyormuş. Ahmet bir gün ejderhanın zindanının yanından geçerken tutsak kralın iniltilerini işitmiş. Hayal kurmayı yasakladığı için krala kızgınmış. Fakat yine de ona acımış. Kendi kendine:
— Ben en iyisi kralı kurtarmanın yolunu hayal edeyim,demiş.Bir
ağacın altına oturmuş, başlamış hayal kurmaya Önce her tarafın yağmur bulutları ile dolu olmasını hayal etmiş. O anda
KELOĞLAN
Keloğlan’ı duymayan yoktur. Hepiniz onun masallarından en az iki üç tane biliyorsunuzdur. Peki, kimdir Keloğlan? Annesi babası var mıdır? Nerelidir? Ne zaman yaşamıştır?
Keloğlan bir masal kahramanıdır. Masal kahramanlarının memleketleri olmaz. Ne zaman yaşadıklarıda belli değildir. Dedik ya, masal kahramanı işte adı üstünde. Keloğlan masalları, yüzyıllardan beri anlatılan geleneksel masallarımızdan biridir. Kahramanımız biraz saf gibi görünmesine rağmen, sevimli ve hazır cevaptır. Herkes tarafından sevilir. Herkesi de sever. Ama kötülük
hariç. Keloğlan, her zaman kötülüğe karşıdır. Onunla çeşitli şekillerde mücadele eder. Her masalda, Keloğlan’ın yaşlı anacığı da vardır. Annesi, oğlunun yanındadır hep. Onu dualarıyla destekler. Keloğlan’ın çok sevdiği bir türküsü var. Bakalım
hatırlayacak mısınız?
“Ben bir garip Keloğlan’ım
Eşeğimin yok palanı
Varım yoğum doğruluktur
Hiç de sevmem ben yalanı”
Keloğlan’ın masallarından örnekleri büyüklerinizden
dinleyebilirsiniz, ayrıca masal kitaplarından da
okuyabilirsiniz.
(Resimli Eğlenceli Çocuk Ansiklopedisi)
Polat sabah bahçeyi sula.
Biri ah, biri oh, dedi.
Biz horon tepmekten hoşlandık.
Bahçede saatlerce horon teptik.
Sabah horoz ötünce
oynamayı bıraktık.
Hasan, Hale halana lale al.
Ama sarı lale alma.
Al yani ikimize lale al.
Ahu çok hızlı koşma.
Her zaman iyi huylu ol.
Hale hizaya bak.
Oyunda hile yapma.
Hale, hile yapma
hizana geç.
Hülya niye öyle
hüzünlü acaba?
Hale hiç hikâye okudun mu?
Dedem “Öhö öhö!..”diye
sabaha kadar öksürdü.
Hediye
Halam bize geldi.
Bana hediye getirdi.
Halamı öptüm. Teşekkür ettim.
Hediye paketini açtım.
içinden ne çıktı dersiniz?
Mini bir palyaço çıktı.
Palyaçonun renk renk
giysiliydi. Üstelik konuşuyordu?
Günaydın, diyordu.
Cemre bu araba ne, cip mi?
İpek o da bir tür cip işte.
Bit de pire de böcektir.
İnsanların kanını emerek
beslenirler.
Bazı yatak örtülerine pike denir.
Yassı ince ekmeklere pide denir.
Etlisi de olur etsizi de.
Ece onu şimdi inceleme.
Gece, ablanla incele.
Ece bu ceket
senin için çok bol.
Sen kendine göre bir ceket al.
Yüce, Atatürk bize
çok çalışın, dedi.
Cem, Ece ablasına
güz gülleri almış.
Ama güller iki günde solmuş.
Oyun
Cem, Cemil ’e el etti.
Gel Cemil gel, dedi.
Cemil koşarak geldi.
Cemil de Cemal ’e el etti.
Cemal de geldi.
Üç kişi oldular.
Saya saya ip atladılar
Cem, bacaya bir kuş kondu.
Cici kuş, cik cik, ötüyor.
Can, çarşşıda cüce adamı görmüş.
Cem, iyi cura çalıyor.
Dedem cuma günü bize geldi.
İş Bölümü
Ayşe benim işim gözcülük olsun.
İnci’nin işi de sözcülük olsun.
Ablam da bize öncülük etsin.
Korkuluk
Abla, şu adam tarla ortasında
niye öylece duruyor?
İnci o adam mı iyi bak.
O, karga gelmesin diye konmuş
korkuluk.
Bacı, bu biber şeker gibi.
Acı bir biber yok mu?
Arıcı arıdan korkmaz.
Bu çocuk çok cılız.
Biraz kilo almalı.
Ayşe bacının sancısı var.
Ona bir ilaç bul.
Sarımsaksız cacık olur mu?
Neden olmasın, bal gibi olur.
Dedemle kıra gittik.
Orada cızbız yedik.
Tadına doyamadık.
Elektrikli aletlerin bazıları pille
çalışır. El lambası, küçük
radyo, bazı
saatler böyledir.
Bazı oyuncaklar pimi
çekilmeden çalışmaz.
Kirli, tozlu, lekeli şeylere
“Ne kadar pis!” deriz.
Benim param tamam.
Senin paran tamam mı?
Dedemin palasının kabzası
yani tutulacak
yeri gümüştendir gümüşten.
Ben payımı aldım sen de
payın kadarını al.
Ayıp ayıp, paran kadar
konuş, demek ayıp.
O kayıp, gelmeliydi çok çok ayıp.
Yerde de bulsan parayı sayıp öyle al.
Ninem Pazarda
Ninemle pazara gittik.
Pazardan sebzeler
aldık, geldik.
Neler mi aldık?
İki kilo patates aldık.
Bir kilo pırasa aldık.
Yarım kilo patlıcan aldık.
Üç kilo pancar aldık.
Ama sadece portakal aldık.
Bir demet de papatya çayı aldık.
Dere tepe düz gittik.
Bir arpa payı yol gittik.
Sakın o kirli
şeye elini sürme.
Anladım, peki anne.
şu köpek de pek güzel.
Tamam sen kazandın, pes!
Pelin, Pakize ablası ile pazara gitti.
Pazarda pek çok şey gördü.
Neler gördü mü diyorsunuz?
Siz de annenizle pazara gidin,
siz de görün.
Oyna
Pelin ip al.
Serap ile ip atla.
Yani ip atlayarak oyna.
Çetin sen de top al.
Ziya ile top oyna.
Oyna Çetin, top oyna.
Saya saya oyna.
Doya doya oyna.
Oyna güzelim oyna.
Tüp
Pınar bak, kapı çaldı.
Kapıya bak, kim gelmiş.
Tüpçü gelmiş, tüp getirmiş.
Pınar, tüpü içeri al.
Ninem akşam püre yapacak.
Oyun
Pelin şu ipi al. Pınar
ile ip atla. Ama saya saya atla.
Çetin sen de şu topu al.
Polat ile topu potaya
atma oyunu oyna.
Bakalım kim çok sayı yapacak?
İncecik çocuk kocaman
bir gocuk giymiş.
Ülkücük kendine küçücük
boncuklar almış.
Bırak azıcık da ona kalsın.
Dedem bana, biricik
torunum, der.
Gecikme dedim ama
o yine gecikti.
Bu tel ikisinden de kalın.
Bu tel kalına göre ince.
Bu tel kalına göre incecik.
Kim Ne Kadar Yedi?
Gül bir dilim kek yedi.
Güler iki dilim kek yedi.
İnci yarım dilim bile yemedi.
Azıcık bir şey yedi.
Eller Eller
Gülten’in elleri yaşına göre büyük.
Gülben’in elleri ne büyük ne
küçük, normal. İnci’nin elleri
ise küçücük.
Kumrucuk, karganın sesini
duyunca korktu kaçtı.
İyi Geceler
Güneş battı. Gece oldu.
Cırcır böcekleri,
cır cır cır, ötüyor. Dışarıda ılık
bir rüzgâr esiyor.
Annem bana masal okuyor.
Masal bitti.Uykum geldi.
İyi geceler anne, iyi geceler baba.
Güle Güle
Gülten teyzem bize geldi.
İki gün bizde kaldı.
Ayten ablam onu gemi ile gezdirdi.
Ona gitar çaldı.
Giderken ona güle güle dedim.
Seren ile annesi markete gittiler.
Çay, şeker,süt aldılar.
Kardeşine çanta ve uçurtma
aldılar. Üç kilo çilek aldılar.
Annesi çilek reçeli kaynattı.
Reçel çok güzel oldu.
Seren ile kardeşi çilekli
reçeli yediler.
Yaşa anne yaşa, dediler.
|